to look down on something | küçük görmek |
to rattle | çıngırak vs gibi ses çıkarmak |
to make a living | geçinmek |
to live on his wife's salary | karısının maaşıyla yaşamak |
grant | hibe |
Pride and Prejudice | Gurur ve önyargı (Aşk ve gurur) |
to feature | başrolde oynatmak, öne çıkarmak |
to entitle | başlıklandırmak |
entity | varlık, oluşum |
to lead | yol açmak |
unleaded | Kurşunsuz |
to be exposed to something | bir şeye maruz kalmak |
all inclusive | herşey dahil |
bed and breakfast hotel | sadece oda & kahvaltı servisi veren otel |
so far | şimdiye kadar |
reliable | güvenilir |
user friendly | kullanıcı dostu |
apartheid | ırk ayrımcılığı |
to segregate | ayırmak |
to advocate | savunmak |
to be assassinated | suikaste uğramak |
destitute | Yoksul |
A guiding principle | yol gösterici bir ilke |
Principal | okul müdür |
in the long term | uzun vadede |
law and order | kanun ve düzen, asayiş |
on this day and age | günümüzde |
bits and pieces | ufak tefek şeyler |
crucial | önemli |
vital | hayati öneme sahip |
indispensible | vazgeçilmez |
possible use | olası kullanım |
probable | muhtemel |
aware | farkında |
a little/little - less - the least | az / az - daha az - en az |
Lest | olmasın diye |
to cover- to uncover | örtmek - ortaya çıkarmak |
rough draft | kaba taslak |
to secrete | salgılamak |
impervious | şaka vs. kaldırmaz, geçimsiz (kişi)
ü |
compatible | uyumlu |
I went past the grocery. | Marketin yanından geçtim. |
Go past the bus stop and turn left. | Otobüs durağını geçip sola dön. |
entrepreneur | girişimci |
subsequently | sonradan, sonucunda olarak, akabinde |
foundation | vakıf |
to be dedicated to doing something | bir şey yapmaya adanmak |
february | şubat |
january | ocak |
october | ekim |
november | kasım |
december | aralık |
charitable work | hayır işleri |
to implement | uygulamak |
to launch a project | bir proje başlatmak, uygulamaya koymak |
to incorporate | dahil etmek |
to enhance | geliştirmek |
to pose | sebep olmak, maruz bırakmak |
to aggravete | ağırlaştırmak |
currently | halihazırda |
accordingly | bu minvalde, buna göre, bu hesaba katıldığında |
the scale of the problem | sorunun ölçeği, boyutu |
some ten people | yaklaşık on kişi |
"Some" say that he is rich. | "Bazıları" onun zengin olduğunu söylüyor. |
dementia | bunaklık |
to belittle | küçümsemek |
to look over sth | hızlıca, üstünkörü bakmak, incelemek |
hand in hand | el ele |
warehouse | Ambar |
henhouse | kümes |
load of eggs | yumurta dolusu |
lorry | kamyon |
plenty of tin | bir çok bakır (maden) |
net | ağ |
spider web | örümcek ağı |
far-farther-the farthest | uzak - daha uzak - en uzak |
far-further-the furthest | uzak - daha uzak - en uzak |
hard-fast | zor- zor bir şekilde - hızlı - hızlı bir şekilde |
high speed train | yüksek hızlı tren |
I'm doing well. | İyi gidiyorum. iyiyim |
to kneel down | diz çökmek |
congregation | dinsel toplantı |
how to tie a tie | nasıl kravat bağlanır |
firmly | sıkıca |
namely | yani |
flurry of statement | Açıklama telaşı |
any - olumlu cümlelerde | herhangibir |
she can't help crying. | Ağlamadan edemiyor. (ağlamasının önüne geçemiyor.) |
used to do something/ to be used to doing something | bir şeyler yapardım/ bir şeyler yapmaya alışkın olmak |
on time / in time | tam zamanında / zamanından biraz önce |
to arrive AT somewhere | bir yere varmak |
inevitably | Kaçınılmaz bir şekilde |
She desperately wants to be a doctor. | Doktor olmayı çok çok fazla istiyor. |
to consist OF ten chapters | on bölümden oluşmak |
flame | alev |
fume | duman |
to wipe out | yok etmek, ortadan kaldırmak |
to go over | gözden geçirmek, tekrar etmek |
raw meat | çiğ et |
crude oil | ham petrol |