Bosphorus | istanbul boğazı |
Blue Mosque | Sultan Ahmet Camii |
polio | Çocuk felci |
to fabricate | uydurmak, üretmek |
plausible excuse | makul bahane |
to stern | acımasız davranmak |
to admonish | öğüt vermek |
earnestly | ciddiyetle, içtenlikle |
exquisite | zarif, enfes |
mutilated body of the patient | hastanın parçalanmış vücudu |
to be accustomed to doing something | bir şeyler yapmaya alışkın olmak |
impassively | duygusuzca |
to overthrow the government | hükümeti devirmek |
inception | başlangıç |
to exhort | öğüt vermek |
to grant | hibe etmek, bağışlamak |
to be granted for scholarship | burs için verilmeye hak kazanmak |
voter turnout | seçmen katılımı |
it is due in one hour. | Bir saat içinde bitecek. |
working late into the night | geç saatlere kadar çalışmak |
procrastrination | yapman gereken şeyi erteleme, savsaklama, öteleme |
worm | solucan, kurtçuk |
moth | güve |
pointless | anlamsız |
worthwhile | Değerli |
probe | soruşturmak, derinlemesine inme |
to make a sense | bir anlam ifade etmek |
It doesn't make any sense | Bu hiç mantıklı değil. |
to put through | (telefon)u bağlamak |
to catch up | arkadaşlık olarak son güncellemeleri konuşarak paylaşmak |
to have a crush on somebody / she is my crunch | (gizli) birine aşık olmak / o benim tek taraflı aşkım |
to work out | işe yaramak |
workout | egzersiz |
to get to somewhere | bir yere gitmek, ulaşmak |
your help will be appreciated. | yardımınız takdir edilecektir |
you are required not to cheat. | Kopye çekmemeniz gereklidir. |
to act | rol yapmak, hareket etmek |
Her homework is yet to finished. | Ödevi henüz bitmedi. |
plethora | bolluk |
civet | Misk kedisi |
porcupine | kirpi |
customs | gümrük |
poacher | kaçak avcı |
to consider | değerlendırmek, göz önünde bulundurmak |
contemporary | çağdaş |
to exercise | üzerinde denemek, uygulamaya koymak, pratik yapmak |
to remain | bir şey olarak kalmak, konumunu korumak |
to remain calm | sakin kalmak |
to execute an order | bir emri yerine getirmek |
to operate a machine | bir makineyi çalıştırmak |
counterpart | karşılık, aynı işleve veya göreve sahip versiyon |
He was calm in nature. | doğası gereği sakindi. |
certain feminists / particular feminists | bazı feministler / belirli feministler |
to be engaged to somebody | biriyle nişanlı olmak |
to engage in something | bir şey meşgul etmek |
sense of humour | mizah anlayışı |
sense of history | Tarih duygusu/anlayışı |
keen sense of history | hevesli tarih duygusu |
by the book | kitaba göre, kuralına göre hareket eden |
Conversely | tersine, aksin |
converse effect | ters etki |
to weigh - weight | tartmak - ağırlık |
to hesitate - hesitant | tereddüt etmek - mütereddit (tereddüt için de olan) |
Don't hesitate to call me in any case of emergency. | Acil bir durumda beni aramaktan çekinmeyin. |
to "falsify" figures | rakamları "tahrif etmek" |
falsification | sahtecilik |
to bully | zorbalık yapmak, kabadayılık taslamak |
rural - urban | kırsal - kentsel |
now that | madem ki, ... olduğuna göre |
wound | yara |
It is up to you! | bu size kalmış! |
up to 100 km | 100 km'ye kadar |
lap intervals | tur aralıkları |
to proceed | devam etmek |
subglacial | buzul altı |
suburban areas | banliyö bölgeleri |
to lubricate - lubricant | yağlamak - yağlayıcı (etki) |
to overcome | üstesinden gelmek |
friction | sürtünme |
leverage | kaldıraç |
to retreat | geri çekilmek |
to surge | yarmak |
Meanwhile | Bu arada, bununla birlikte |
glacier tributary | buzul kolu |
formidable ice dam | müthiş buz barajı |
bird cage | kuş kafesi |
to threaten | tehdit etmek |