Second hand cars are not expensive. | İkinci el arabalar pahalı değil. |
My vehicle broke down. | Aracım arıza yaptı. |
spare part | yedek parça |
both of them | her ikisi de |
Especially | özellikle |
manual labor - labor wage | el işçiliği - emek ücreti |
It was unexpected. | Beklenmedik bir şeydi. |
If I can find a job, I can work. | Bir iş bulabilirsem, çalışabilirim. |
by mistake | yanlışlıkla |
I took my kids to the pool. | Çocuklarımı havuza götürdüm. |
My kids enjoyed at the playground. | Çocuklarım oyun alanında eğlendiler. |
I am going to retire twenty years later. | Yirmi yıl sonra emekli olacağım. |
I am going to return home twenty minutes later. | Yirmi dakika sonra eve döneceğim. |
My wife wanted TO sleep. | Karım uyumak istedi. |
She got some medicine. (painkiller) | Biraz ilaç aldı. (ağrı kesici) |
I had to prepare dinner. | Akşam yemeği hazırlamak zorunda kaldım. |
I had to get up earlier. | Daha erken kalkmak zorunda kaldım. |
on her own | kendi başına |
It is not too hot nowadays. It is a little bit cloudy. | Günümüzde çok sıcak değil. Hava biraz bulutlu. |
It is an auto gallery. | Bir oto galeridir. |
License plate is English. | Plakası İngilizce. |
Stairs are difficult to climb. | Merdivenleri tırmanmak zordur. |
Escalators are so modern. | Yürüyen merdivenler çok modern. |
The first car is dark blue. | İlk araba koyu mavidir. |
They can see better than the adults. | Yetişkinlerden daha iyi görebilirler. |
I used to see all the details on the toy car. | Oyuncak arabanın tüm detaylarını görüyordum. |
It makes sense. | Mantıklı geliyor. |
It is a famous brand. | Ünlü bir markadır. |
My car is not brand new. It is a used car. | Arabam yepyeni değil. Kullanılmış bir arabadır. |
because of the break down, | arıza nedeniyle, |
even so | öyle olsa bile |
for example | örneğin |
smoke-free area | dumansız alan |
sugar-free drink | şekersiz içecek |
tax-free item | vergisiz ürün |
a small fireplace | küçük bir şömine |
I don't prefer these type of cafes. | Bu tür kafeleri tercih etmiyorum. |
This place is like a prison. | Burası hapishane gibi. |
I feel like I am home. | Evdeymişim gibi hissediyorum. |
cafes in Switzerland | isviçre'deki kafeler |
If it is not raining, they prefer to sit outside. | Yağmur yağmıyorsa dışarıda oturmayı tercih ederler. |
On Sundays, everywhere is closed. | Pazar günleri her yer kapalıdır. |
after 7 PM ... | saat 19.00'dan sonra ... |
I wanted to buy souvenirs. | Hediyelik eşya almak istedim. |
Rules are very tight here. | Burada kurallar çok sıkı. |
While we were touring around ... | Biz etrafta gezerken... |
Fines are high. | Para cezaları yüksek. |