The moment you were born | Doğduğun an |
evocative music | hatırlatıcı müzik |
the age of light | Işık Çağı |
The Universe become recognisable to us. | Evren bizim için tanınabilir. |
the extinction of dinosaurs | Dinozorların yok olması |
John is currently working as a bus driver. | John şu anda otobüs şoförü olarak çalışıyor. |
the rise of mammals | Memelilerin yükselişi (çoğalışı) |
the demise of dinosaurs. | Dinozorların ölümü. |
Children learn the the language spoken to them | Çocuklar onlarla konuşulan dili öğrenir |
They reinforce the unique features. | Benzersiz özellikleri güçlendirirler. |
At its core | Onun çekirdeğinde |
metabolic disorder | metabolik bozukluk |
an irregularity in fuel use | yakıt kullanımında bir düzensizlik |
It is a process | Bu bir süreç |
The brain loses efficiency with age. | Beyin yaşla verimliliği kaybeder. |
Food is portrayed in a judgemental way in the media | Yemek medyada yargılayıcı bir şekilde tasvir ediliyor |
expensive ingredients | Pahalı malzemeler (içerikler) |
by encouraging the release of dopamine, | dopamin salınımını teşvik ederek, |
It sparks new ideas | Yeni fikirler kıvılcım çıkarıyor |
Watch what she does and then do likewise. | Ne yaptığını izleyin ve sonra aynısı yapın. |
infectious diseases | bulaşıcı hastalıklar |
They were caused by sickly smells. | Onlara hasta kokulardan kaynaklandı. |
Given that x equals three, x plus two equals five. | X' in üçe eşit olduğu göz önüne alındığında, X artı 2 beşe eşittir. |
Even if I leave now, I’ll be too late. | Şimdi gitsem bile çok geç kalacağım. |
We'll send your tickets once we've received your cheque. | Çekinizi aldıktan sonra biletlerinizi göndereceğiz. |
On the black market, | Karaborsada |
Macaw bird is sought after by enthusiasts | Macaw Bird, meraklılar tarafından aranıyor |
human hearing is not as sensitive as a dog. | İnsan işitmesi bir köpek kadar hassas değildir. |
a wide range of sounds | Çok çeşitli sesler |
everything will work out in the end. | Sonunda her şey yoluna girecek. |
He had a good reputation | İyi bir üne sahipti |
he developed a crippling illness | Kötürüm bir hastalık geliştirdi. |
He was bedridden but determined. | Yatalaktı ama kararlıydı. |
He saw his music as a hobby rather than a career. | Müziğini bir kariyer yerine hobi olarak gördü. |
Thanks to the bad weather, our journey was very uncomfortable. | Kötü hava yüzünden yolculuğumuz çok rahatsızdı. |
Living here is cheap in comparison with London. | Burada yaşamak Londra ile karşılaştırıldığında ucuz. |
He went in spite of his father’s order. | Babasının emrine rağmen gitti. |
He didn’t get the job despite all his qualifications. | Tüm niteliklerine rağmen işi alamadı. |