Ev ödevimi yapmam lazim. mecburum | I have to do my homework. |
Ali ödevini yapmak zorunda. mecbur | Ali has to do his homework. |
Hızlı olmak zorundayız. mecburuz | We have to be quick. |
Ali ve Veli bana yardım etmek zorunda. mecbur | Ali and Veli have to help me. |
Ödevimi yapmak zorunda kaldım. mecbur | I had to do my homework. |
Anneme yardım etmek zorunda değilim. mecbur değilim | I don't have to help my mother. |
Mary birçok kitap okumak zorunda değil. mecbur değil | Mary doesn't have to read many books. |
Geçen yaz bir çok kitap okuyabildim. | I could read many books in last summer. |
Adam bugün erken kalkamadı. | Adam couldn't get up early today. |
Bugün yedide kahvaltı yapacaktık. | We would have a breakfast at seven AM today. |
İnsanlar bu kitabı anlayamadı. | People couldn't understand this book. |
Öğretmenimiz derse geç kalabilir. | Our teacher might be late for class. |
Müdürümüz bizi burada bahçede görebilir. | Our principal might see us here in the garden. |
Türkiye'de hiç para harcamak zorunda değildim. | I didn't have to spend any money in Turkey. |
Erken kalkamadım. | I couldn't get up early. |
Yeni bir araba alamadım. | I couldn't buy a new car. |
Dün dışarı çıkamadım. | I couldn't go out yesterday. |
Okula gitmeliyim. | I must go to school. |
Alkol içemem - içmem yasak. | I mustn't drink alcohol. |
Ali babama yardım etmeli. | Ali must help my dad. |
Ail ders esnasında konuşamaz. - konuşması yasak. | Ali mustn't speak during the class. |
Bir araya gelmeliyiz. | We must come together. |
Daha fazla para kazanmalılar. | They must earn more money. |
Anneme yardım etmeliyim. | I must help my mum. |
Evlerimizi terk etmemeliyiz - etmemiz yasak. | We mustn't leave our homes. |
Erken kalkmak zorunda değil. | She doesn’t have to get up early. |
Ofise gitmeliyim. | I have to go to the office. |
Kitabı okumak zorunda değildim. | I didn't have to read book. |
Yozgat'ta yaşamak zorunda değilim. | I don't have to live in Yozgat. |
Ayşe Yozgat'ta yaşamak zorunda değil. | Ayşe doesn't have to live in Yozgat. |
Ayşe Yozgat'ta yaşamak zorunda. | Ayşe has to live in Yozgat. |
Çalışma süremi azaltmak zorundayım | I have to decrease my work time |
çok çalışırım | I work a lot |
saatlerce çalışmak yorucu | working for so many hours is tiring |
bu ekmek günlük | this bread is daily |
ekmek bugün getirildi | the bread was brought today |
benim için günde 4 saat çalışmak yeterli | for me, working 4 hours a day is enough |
eşyalarım her yerde | my belongings are everywhere |
çantalarımdan biri arkadaşlarımdan birinde | one of my bags is at one of my friends |
Farklı kıyafetler giymeyi severim | I like to wear different clothes |
sanki yıllardır buradaymışım gibi | like I have been here for years |
ingilizcem daha iyi olabilir | my english can be better |
6 aydır çalışıyorum | I have been working for 6 months |
3 kez okudum | I read 3 times |
film 2 saat sürmeli | the movie should take 2 hours |
Savaş filmlerini pek sevmem | I dont like war films that much |
Farklı mezeler hazırlamayı severim | I like to prepare different appetizer |
birçok koltuk var | there are many seats |
iyi vakit geçirirler | they spend good time |
her türlü ulaşım aracı | all kinds of transportation |
altıyı çeyrek geçiyor | quarter past six 6:15 |
altıya çeyrek kala 5:45 | quarter to six 5:45 |
hemen gitmeliyim | I have to leave rightaway |
Henüz eve gelmedim | I didn't come home yet |
Henüz trene gitmedim | I haven't been to the train yet |
Merak ediyorum | I wonder about |
keyifli olacağını düşündük | we thought it will be enjoyable |
Doktorun adını sormadığımı fark ettim | I realized that I didn't ask the doctor's name |
bana doktorun adını söyledi | he told me the doctor's name |
Konuşabildiğim için mutluydum | I was happy that I could speak |
sorun ne? | what's wrong |
sen olmasaydın | if it weren't for you |
orada haklısın | you have a point there |
konuştuğum kişi | the person I am talking to |
gün boyunca | throughout the day |
bu arada | by the way |
Katılamadım | I couldn't attend |